LÜTFÜ ELVANDAN EKSEN KAYMASI AÇIKLAMASI

LÜTFÜ ELVANDAN EKSEN KAYMASI AÇIKLAMASI
Karaman Milletvekili Lütfü Elvan, son günlerde tartışılan eksen kayması konusu hakkında açıklama yaptı.
Karaman milletvekili Lütfü Elvan, Eksen kayması hakkında yaptığı açıklamada, Türkiye’nin yaşadığı bir eksen kayması değil, belki de insanlığın vicdanına gerçekçi bir yolculuğun başlangıç manevralarıdır. Dedi.
 
Lütfü Elvan açıklamasının devamında şunları söyledi;
 
Yaşanan son olaylar ve gelinen noktada Türkiye’nin izlemiş olduğu politikalar, içerde ve dışarıda bir eksen tartışmasını da gündeme getirmiştir. Olayların arka planlarını da göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye’nin yaşadığı bir eksen kayması değil, belki de insanlığın vicdanına gerçekçi bir yolculuğun başlangıç manevralarıdır. Günümüzde insanlık değerleri genellikle batının değerleri olarak ön plana çıkmakla birlikte bu durum çoğu zaman insanlığın problemlerini çözmekte yetersiz kalmaktadır. Yaşanan fiili durumlarda insanlığın acı ve problemlerine birçok zaman çözüm bulunamadığını söylemek çok da yanlış olmaz. Bu değerlerin oluşması geçmişte yaşanan benzer acıların ve dramların neticesinde insanlığın ortak değerleri olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye, uzun bir zamandan beri insanlığın yerlerde süründüğü bir çok olayda batının bu değerleri yanında geçmişinden gelen kendi değerlerini de  hayata  geçirmek suretiyle  topyekun bir çabanın içine girmiştir.
Bir yandan batının ortaya koyduğu insani değerlerine sahip çıkmak diğer yandan da insanlığın ortak sesine kulak vermek adına bunun gereklerini yapmaya çalışmak ucuz politik manevralar ve birtakım şahsi çıkarlar için heba edilmeyecek kadar kutsal ve bir o kadar da katkı verilmesi gereken çabalardır.
Babasının suçundan dolayı çocuklarını suçlamak ya da bir kesim aşırılıkları olan gruplardan ve oluşumlardan dolayı da tüm bir toplumu cezalandırmak acaba bütün bu öne sürülen gerekçeleri,  amaları mazur görmeye yeter mi?
İşte bu gerekçelerle Türkiye’nin ve onun onurlu vatandaşlarının dünyanın kendisi gibi inanmayan değişik ırk ve yapıdan oluşan bir çok insan ve sivil toplum örgütleri ile insanlığın acı ve ıstıraplarını dindirmeye ve çözmeye yönelik faaliyetlerine eğer,  katkı veremiyorsak en azından takdir etmemiz gerekir diye düşünüyorum, aksi takdirde tarih bizleri, gelecek nesillerin gözünde hiç de iyi bir yere oturtmayacaktır. 
Dünyada bir çok aydın, devlet adamı ve fikir sahiplerinin de Türkiye’nin izlediği politikaları insanlığın bu değerlerine sahip çıkan politikalar olarak görmesi ve bunu dile getirmeleri bu bağlamda değerlendirilmesi gereken yaklaşımlardır.
Türkiye’nin son yıllarda özellikle bölgesinde geliştirmeye çalıştığı barış ve istikrar ortamı için yürüttüğü çabalar,  tüm ülkelerin ortak kaygısı olması gerekir ve bu gayretlere katkı vermeleri istikrar ve barıştan yana olan, sorumluluk taşıyan her ülkenin sorumluluğu olmalıdır.
Tam da burada bir yandan AB üyesi bir ülke olma çabasında batılı değerleri ve uygulamaları bünyesine katmaya çalışan bir Türkiye, diğer yanda bölgesinde barış ve istikrarı sağlamak adına geçmişten bu tarafa ortak birçok değeri paylaştığı bölge ülkeleriyle bu referanstan da istifade ederek medeniyetleri ve toplumları kaynaştırma, yakınlaştırma çabasında olan bir Türkiye.
Bu bağlamda Gazze’ye insani yardım götürme ve bölgede yaşanan insanlık dramının en büyük sebeplerinden biri olan yasadışı İsrail ablukasını delmeye yönelik sivil girişim, İsrail’in masum insanları katletmesi ile sonuçlandı ve tamamen insani amaçlarla yola çıkan yardım gemilerine yönelik İsrail saldırısı ve sonrasında ölen masum sivillerin yol açtığı travma sonucunda, sorgulanması gereken asıl şeyin insanlığın bu tür olaylara yeteri kadar tepki vermediğinin görülmesi oldu.
 
                                                                       2
İnsani değerlere ve masumların hayat hakkına verdiği değeri yüksek sesle dile getiren Türkiye’nin bu tutumunu eksen kayması olarak niteleyip, aslında görmemiz gereken gerçeklerin üstünün örtülüp dikkatlerin başka yere çevrilmesi çabaları olarak değerlendirmek gerekir. Sorunların ve büyük acıların yaşandığı Ortadoğu’da  antisemitizm gibi konularda tekdüze görüş ve düşüncelerin hakim olmasına karşın Türkiye’nin dünya üzerinde izlediği barış ve istikrar politikaları onu bu anlamda önemli bir aktör yapmaktadır. Başkalarına hayat hakkı tanımayan ve her konuda kendini haklı gören yerel politikalara ve uygulayıcılarına, Başbakanımızın her seferinde vermeye çalıştığı mesajları, tüm dünya kamuoyunun doğru olarak algılaması gerektiği kanaatindeyim. Dünyanın neresinde olursa olsun insanlık dışı her türlü baskı ve şiddet uygulamalarına inanç, ırk ve sınıf gözetmeden  hep aynı duruşu sergilemesi bu anlamda tüm dünyaya  Türkiye’nin  vermeye çalıştığı temel mesajdır.
Son zamanlarda AB üyesi bir ülke olmak adına her türlü çabayı göstermiş ve hala bu çabasına devam eden Türkiye’nin bu özverili gayretleri yeteri kadar anlaşılamadığı kanaati hakim olmaya başlamıştır. Türkiye toplumunda bu yönde çok ciddi endişeler belirmeye başladı. Toplumun bu değerlendirmelerinin günden güne artmasında AB üyesi bir kısım ülke politikacılarının Türkiye karşıtı bir politika izlemesi etkili olmuştur.  Toplumun çeşitli katmanlarında hakim olmaya başlayan görüş, batının, farklı değerlere ve kültüre sahip Türk toplumunu kendi bünyesine almak istememesini gerekçe olarak görmesidir.
Bu konuda farklı bakış açıları olmakla birlikte Türkiye, evrensel değerlerin bilincinde hem bir AB üyesi ülke olacak hem de geçmişten gelen ve birçok ortak değeri paylaştığı bölge ülkeleri ile batı arasında  medeniyetleri buluşturan ve kaynaştıran bir tarihi vazifeyi de ifa edecektir. Bu sayede yürüttüğü Medeniyetler İttifakı Projesi ile biraz önce bahsetmeye çalıştığım doğu ve batı medeniyetleri arasında bir yakınlaşma sağlamayı da özellikle amaçlamaktadır. Türkiye, komşularıyla kurduğu sıcak ilişkilerin yanında aralarında ihtilaflar bulunan birçok ülkenin arabuluculuğuna başvurduğu ve aslında birilerinin öne sürdüğü eksen kaymasına değil tamamen merkez bir düzlemde tüm dünya devletlerinin gıpta ile bakacağı bir konuma gelmeye aday bir ülkedir.
Bu anlamda Türkiye gerek devlet olarak gerekse bu yaklaşımla hareket eden sivil toplum örgütlerinin çalışmalarına verdiği destekle üzerine düşeni yapmaya devam edecektir.
Bir masumun hayatı ve onun hayat hakkının kutsallığı bütün bu politik tartışmaların üstünde ve onu koruma adına yapılacak her türlü eylem de saygı duyulması gereken bir davranış şekli olarak karşımıza çıkmalıdır.
Türkçe’de bir söz vardır ‘ Allah kimseye evlat acısı vermesin’ diye, işte bundan dolayıdır ki başkalarının evlatlarını yitirirken duyduğu acı hepimizin acısı olmalıdır. Ucuz politik manevraların neticesinde insanlığın ortak değerleri günden güne değerini yitirirken Türkiye’nin izlediği bu duyarlı, insanı odak alan politikalarını herkesin desteklemesi gerekmektedir.
Çünkü barışı, huzuru, insanca yaşamayı özlemiş, beklide hayatlarında bir defa olsun  arkadaşlarıyla korkmadan oyun oynayabileceği ve okuluna gideceği günleri özleyen bir neslin acılarını sonlandırmak yüreğinde insani duyguları olan herkesin amacı olmalıdır.