KMÜ’de ‘Bilim Ve Türkçe’ Konulu Panel Düzenlendi

KMÜ’de ‘Bilim Ve Türkçe’ Konulu Panel Düzenlendi
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi (KMÜ) Türk Dili Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından ‘Bilim ve Türkçe’ konulu panel düzenlendi.

Bilim Tarihçisi Merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin anısına düzenlenen panele KMÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ercan Oktay, dekan ve müdürler, davetliler, üniversite personeli ve çok sayıda öğrenci katıldı.
“Türkçenin kullanımında tembellik söz konusu”
Programın açılış konuşmasını yapan Türk Dili Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Koyuncu 2011 yılında kurulan merkezin faaliyetleri ve projeleri hakkında bilgi vererek, “Türkçenin yanlış kullanımından ziyade son zamanlarda Türkçenin kullanımında büyük bir tembellik söz konusu. Harflerle kelimeler, kelimelerle de cümleler kuruluyor fakat gençler artık sesli harfleri hiç kullanmıyorlar. Sekiz tane sesli harfi yutarak konuşmaya ve yazmaya devam ederlerse diğer harfleri de zamanla yok edecekler. Gençlerimizin dil konusunda gereken özeni ve hassasiyeti göstermesini dileyerek programı düzenlememizde bize destek olan ve programımıza katılan herkese çok teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu.
Açılış konuşmasının ardından Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İdris Nebi Uysal moderatörlüğünde Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Şahin, Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Münir Oktay ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sefa Usta’nın konuşmacı olduğu panele geçildi. 
“Dil bir varlık meselesidir”
Panelin açılış konuşmasını yapan Doç. Dr. İdris Nebi Uysal, “Üniversite yalnızca bir eğitim kurumu değildir; araştırma, geliştirme, topluma ve çevreye katkı sunma, hizmet etme görevleri de vardır. Türk Dili Uygulama ve Araştırma Merkezi de bu düşüncenin bir ürünüdür. Türkçe, üniversitemizde ve şehirde bizim farklılaşma alanımız. Karaman olarak bizim Türkçenin başkenti unvanımız var. Başkent olan şehir başkent olmasının bedelini vermelidir. Sağlam ve kararlı yöneticiler ile bu yolda ilerlenmeli; yaygın etkisi yüksek program ve projeler yapılmalıdır. İş yeri isimlerinin Türkçe olması sağlanmalıdır." dedi. 
Doç. Dr. Uysal konuşmasını şöyle sürdürdü: “Düşünceyi besleyen, yazıya döken dildir. Hepimiz Türkçe yazıyor, Türkçe konuşuyoruz. Türkçe hepimizin dili. Hangi meslek dalında olursak olalım hepimizin ortak paydası Türkçe. Asırları aşan kudretli bir dile sahibiz. Dil bir varlık meselesidir. Dilimizin bize verdiği gücü bilerek, zengin ve güçlü mirası düşünerek hareket etmeliyiz. Dilin yaşaması konuşma ile olurken uluslararası yaygınlaşması ise devletin teknolojik ve siyasi gücü ile olur. İdeolojik ve siyasi ayrışmaları kenara koymalı ve ürettiğimiz her şeye Türkçe isim vermeliyiz.”
“Türkçe İlelebet var olmaya devam edecektir”
Panelistlerden ilk olarak söz alan Prof. Dr. Hüseyin Muşmal ise tarih açısından Türkçeyi değerlendirerek şunları söyledi: “Yeryüzünde 6 bin kadar dil vardır ve her gün 14 dil kaybolmaktadır. Dil, insanın bireysel ve toplumsal gelişmesi yönünden temel önemdedir. Dil yaşam duyarlılığıdır; yaşamın içinde canlı, dinamik ve gelişmeye açıktır. Dilin en önemli özelliklerinden birisi düşünme aracı olmasıdır. Bir dilin bilim dili olması için konuşulduğu toplumda bilime önem verilmeli ve bilim üretmelidir. Tüm insanlar ana dillerinde düşünür, rüya görür, hayal kurar ve yaratıcı özelliklerini gösterir.“
Prof. Dr. Muşmal, Karamanoğlu Mehmet Bey’in ‘Bu günden sonra divanda, dergâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacak’ sözüne atıfta bulunarak, “Karamanoğlu Mehmet Bey bu sözü söylemiştir fakat bunu söylemeden önce de Selçuklularda Osmanlılarda Türkçe konuşuyorlar, Türkçe düşünüyor ve yazıyorlardı.  Bundan 950 yıl önce yazılan Kutadgu Bilig de Türkçenin en kutsal metinlerinden birisidir.  Karamanoğlu Mehmet Bey’den önce de bu sürecin bir hikâyesi vardır. 1277’den önce de Türkçe vardı, sonra da var. Türkçe ilelebet var olmaya devam edecektir.” dedi.
“Dil, ana sütü kadar saf ve temiz bir şeydir”
Prof. Dr. Ali Şahin ise ‘Sağlık ve Türkçe’ başlığı adı altında açıklamalarda bulunarak, “Dil, ana sütü kadar saf ve temiz bir şeydir. Dil insanı emziren bir şey; hepimiz dilin sanatkârı olmalı ve dili kavramalıyız. Dil esasında kalp, gönül demektir. Sağlık ise hem bedenen hem ruhen hem de sosyal anlamda iyi olmaktır. Sıhhat bedene, afiyet ise ruha talim eder." dedi. "Maddenin menfaatinden mana azaldı." diyen Şahin, dil ve sağlık ile ilgili şiirler okuyarak sözlerini tamamladı.
“Bilim, Hz. Adem’den itibaren yürütülen bütün faaliyetlerdir”
‘İnsanlığın ve Dilin Doğuşu’ sunumu ile katılımcıları aydınlatan Prof. Dr. Münir Oktay ise, “Hz. Adem ve Havva’nın yaratılıp yeryüzüne indirilmesinin ardından insanoğlunun tarihi başladı. Allah, Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Her millet, her kavim kendi arasında ve diğer topluluklarla anlaşmayı sağlamak için bir dil meydana getirmiştir. Bugün dünya 7 binin üzerinde dil konuşulduğunu ifade edebiliriz. İnsanoğlunun varoluşuyla birlikte başlayan bilimsel faaliyetin dönem dönem farklı medeniyetlerde yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Milattan önce Hint, Çin, Antik Yunan, Mısır ve Mezopotamya’da yaşayan insanlar bilimsel alanda oldukça önemli çalışmalar yaptılar. Bize bilim 16. yüzyıldan sonra Avrupa’da icat edildi, dediler; siz de bilim yapmak için hipotezler, deneyler, teoriler oluşturmalısınız, dediler fakat bunların hepsi hikaye. Bilim, Hz. Adem’den itibaren yürütülen bütün faaliyetlerdir. Yıllarca bizleri bilime hiçbir katkısı olmamış, sadece başkalarının buluşlarını kullanmaya kalkan basit bir toplumun torunları gibi göstermeye çalıştılar. Dilimiz, bu amaçlarına ulaşmak için yıkmayı hedefledikleri araçların belki de başında geliyor. Uyanık olmaz ve gereken önlemleri almazsak yarın yalnız dilimizi değil, dil kapımızdan girerek çaldıkları her şeyimizi kaybederiz.” dedi.

“Dilin kazanımı ve öğrenimi ailede başlar”
Panelde son olarak söz alan Doç. Dr. Sefa Usta, dilin kazanımı ve öğreniminin toplumun temel taşı olan ailede başladığını vurgulayarak, “Aile kurumundaki dil öğrenimi plansız, programsız ve dilin kurallarından uzak bir öğrenme biçimidir. Bu şekildeki dil, gündelik hayatı sürdürmeyi sağlıyor ama bilimsel, felsefi, teknolojik, siyasi gelişmeleri ve özellikle akademik çalışmaları takip etmeyi ve yorumlamayı sağlamaz. Çocuklara ilk ve orta öğretimde planlı bir şekilde dil eğitimi verilmelidir. Bu dönemde verilen eğitim ileriki yıllardaki eğitimine katkı sağlıyor. Unutulmamalıdır ki bir birey ana dili ile düşünür, hayal kurar, yaratıcılık özelliklerini gösterir,  felsefe ve bilim yapar, akademik çalışmalarını yürütür. Akademik çalışmaları yürütürken de okuryazarlık, anlama, birleştirme, analiz etme ve Türkçenin doğru kullanımı ön plandadır. Akademik çalışmaları yürütürken çalışma içerisindeki anlam bütünlüğü, kelimelerin Türkçe olması, pasif edilgen dil kullanılması, kelime tekrarından kaçınılması, mübalağa ve metafordan uzak durulması, kesin yargılara ve öznelliğe yol açan, okuyucuyu şüpheye düşüren dil kullanılmaması gibi pek çok özelliğe dikkat edilmelidir.” dedi.
Panel, katılımcıların sorularının cevaplandırılmasının ardından onurluk takdimi ile sona erdi.